
Psikolojik destek almak, bireyin kendi isteğiyle başlaması gereken bir süreçtir. Bir bakıma bu durumun dişçiye gitmekten farkı yoktur. Sevdiğiniz birisinin dişinin ağrıdığını fark ediyor, o kişinin acı içinde kaldığını görüyor ve pek tabii onu bu acıdan kurtarmak için ona “bir dişçiye mi gitsen” diyorsunuz. Ancak, varsayalım ki, bu kişi sorunun dişlerinden kaynaklanmadığını, son dönemlerde iş yerindeki yemekhanede tatlı yiyecekler yediğini, dişinin bu sebeple ağrıdığını, tatlı verilmez ise dişinin ağrısının da geçeceğini söylemektedir. Dolayısı ile bu kişi, dişinin ağrıma sebebini kendisinde değil dışarıdaki bir sürece atfetmektedir. Bu cevap sizi başlangıçta ikna eder. Ancak geçen onlarca zaman sonrasında hala sevdiğiniz bu kişinin acı çektiğini gördüğünüzde artık bunun dış kaynaklı olma olasılığının zor olduğunu, bu kişinin kendi dişinde bir sorun olduğunu kabul etmesini istersiniz. Sevdiğiniz kişi yine dış süreçlerden dolayı dişinin ağrıdığını, aslında kendi dişinde sorun olmadığını söylese de, bu kişinin zaman içerisinde bu diş ağrısını unutmak için pek çok garip yönteme (ağrı kesiciler, belki uyuşturucular, alkol, uzun saatler süren telefon ve bilgisayar uğraşı, bazen de fantezisinde çok güçlü olduğunda herkesin ona itaat edeceğine dair senaryolar… vb.) başvurarak bu ağrıyı unutmaya çalıştığını fark edersiniz. Kişi bu yöntemler ile artık dişinin ağrısının azaldığını söyler. Ancak dişinin ağrısı onu başka konulara bağımlı kılmıştır. Bu bağımlılığı, onu günden güne eritirken kişiliğini de değiştirmekte onu eskiden olduğunuz kişiden başka bir kişiye doğru çevirmeye başlamaktadır. Artık kızarsınız, ve “eğer bir dişçiye gitmezsen” diyerek sert cümleler ile belki de onu tehdit etmeye başlarsınız. Bu kişi sizden korktuğu için ya da belki de sadece siz artık sürekli onu bu cümleniz ile rahatsız etmeyin diye bu süreci kabul eder. Dişçiye gitmek istemediğini bildiğiniz için randevuyu da siz alırsınız. Neticede dişçiye gider. Dişçi onun buraya neden geldiğini söyler. Onu sizin yönlendirdiğinizi söyler. Dişçi: “Peki sorun nedir?” dediğinde, esasında bir sorunu olmadığını, onu yönlendiren kişinin durumu büyüttüğünü, aldığı önlemler ile artık canının acımayacağını söyler. Dişçi, “bir ağzınızı açın isterseniz kontrol edelim” der ancak kişi “gerek yok dediğim gibi ben bu sorunu kendim hallettim, nasıl çözeceğimi biliyorum” der. Dişçi de yaptığı iş gereği kendisine gelen kişiyi zorlamak istemez. Sevdiğiniz kişi dişçinin yanından çıktığında size doğru gelir, siz bir umut “nasıl geçti?” diye sorarsınız, o da size “sana demiştim benim bir şeyim yok! Dişçi de öyle söyledi” diye yanıt verir. Böylece sizin de kafanız karışır. Hatta dişçiye de bir miktar kızabilir, onun iyi bir dişçi olmadığını düşünebilirsiniz.
Bu örnek olayda gördüğünüz gibi, bir kişi istemezse diş gibi gayet somut ve elle tutulur bir konuda bile bir hizmet almanın önüne geçebilir. Bu durum, psikolojik danışmanlık gibi süreçlerde çok daha zordur. Çünkü örneğin dişçi bir şekilde bu kişiyi ikna edip bir film çekebilirse, çok hızlı bir şekilde diş çürüğünün olduğunu o kişiye ispat edebilir. Ancak akıl sağlığı alanında bu kadar net bir süreç mevcut değildir. Ayrıca bu süreç manipülasyona da açıktır. İstemeyen bir kişi örneğin depresyon ile ilgili bir teste “mutlu olduğuna” dair yanıtlar verirse, depresyon ölçeğinden alacağı puan da düşük olabilir.
Carl Gustav Jung; “Bilinçdışımızı bilince çıkarmadığımız müddetçe başımıza gelen şeylere kader deriz.” der. Hepimiz, özellikle de çocukluğumuzda edindiğimiz bazı düşünce kalıpları ile hareket ederiz. Eğer sevgi dolu ve mutlu bir çevremiz (sadece anne babamızın olması yetmez, örneğin anne-babası iyi olmasına rağmen ciddi akran zorbalığına maruz kalmış bir kişi de yeterince kendisini güçsüz hissetmiş olabilir) yoksa bazı savunma duvarları örerek varlığımızı, benliğimizi ayakta tutmaya çalışırız. Bütün bu savunmalarımız bir zamanlar bizim için hayat kurtarıcı olabilir. Örneğin liseye giden bir kişi düşünelim. Bu kişinin sivilceleri ile başı derttedir. Sınıfındaki bazı kişiler, onun çirkin bir yüzü olduğunu söyleyerek ona zorbalık yapmış ve kişinin kendisini çirkin ve dışlanmış hissetmesine sebep olmuş olabilir. O kişi de bu zorbalığa uğramamak için artık kimse ile ilişki kurmamaya, sadece ders çalışarak öğretmenlerinden aldığı onay ile bu zorba kişilere haddini bildirmiş olsun. Onun çok ders çalışması sayesinde notları yükselmiş, öğretmenleri kendisini sınıfa sürekli örnek öğrenci olarak tanıtmış olabilir. Böylece bu kişi bir yerden kaybettiği gururu bu şekilde onarmış olabilir. Bu kişi bu süreçte iki şey öğrenmiş olur; 1. kimse ile yakın olmamalıyım, 2. sevilmek için hep başarılı olmam gerekir. Bu kişinin o dönem bu şekilde geliştirdiği çözüm yolu işe yaramış ve onun kırılan gururunu ayakta tutmuş olabilir. Ancak zaman geçip de bu kişi bir şirkette çalışmaya başladığında hala aynı düşüncelere sahipse, onun bazı sorunlar yaşamaya başladığını görebiliriz. Onu zamanında ayakta tutan 2 kuralı unutmayın: 1. kimse ile yakın olmamalıyım, 2. sevilmek için hep başarılı olmam gerekir. Ancak bu kişi artık onun sivilceleri ile dalga geçecek bir ortamda değildir. Ayrıca sürekli ve daima başarılı olmasını gerektirecek bir durum da yoktur. Ancak beyni, zamanında öğrendiği iki kurala sıkıca sarılmış durumdadır. Bu iki kural ayrıca bu kişiyi hayatta başarılı bir noktaya taşımış da olabilir. Ancak unutmayın ki bu bir savunma davranışıdır, ve savunma davranışları insanları aynı zamanda yorar ve yıpratır. Tüm gün elinizde bir zırh taşıdığınızı hayal edin! Bu kişi, lisede ona yapılan zorbalığını unutmadığından dolayı, dünyadaki insanlara karşı kuşkucu, uzak, mesafeli bir tutum sergilemektedir. İş yerinde insanlar ile çok az selamlaşır, yalnızca mecbur kaldıkça onlarla bir araya gelir. Ve bu kişinin tek önemsediği kişiler kendi üstü olan patronlarıdır (lisedeki öğretmenleri). Dolayısı ile bu şekilde davranan bir kişi, iş yerindeki insanların onun hakkında negatif şeyler düşünmesine sebep olur (yalaka, çıkarcı, soğuk nevale…). Şimdi ne olduğunu görebiliyor muyuz? Bu kişi yine ve yeniden zorbalığa uğramaktadır. Ancak bu sefer durum lisedekinden farklıdır. Lisede onu gerçekten de zorbalamışlardı. Ancak orada öğrendiği başa çıkma tarzı, artık onun kendi kendine dış dünyada onu zorbalayan birilerini yaratması ile sonuçlanmaya başladı. Yani artık dünya ona zorbalık yapacak bir yer değilken, o, dünyanın zorba bir yer olduğu varsayımına sıkıca tutunması sebebiyle farkında olmadan hep lisedeki dünyaya benzer bir dünya yaratmaya başladı. İşte tam da bu yüzden Jung; “Bilinç dışımızı bilince çıkarmadığımız müddetçe başımıza gelen şeylere kader deriz.” der. Bir yerden sonra farkında olmadan dış dünyayı biz belirleriz. Eski bir hikaye, sanki bir tiyatro oyunu gibi yakamızı bırakmaz, oyuncular değişir ama oyun hep aynıdır! Kendimizi ya “talihsiz bir zavallı” olmakla itham eder ya da “öyle bir zirveye çıkacağım ki bir daha bunu bana asla yapamayacaksınız” sözleri ile fanteziler etrafında avuturuz. Bu fantezilerimizi de kolay kolay kimseye söylemeyiz! Dolayısı ile bu kişi, siz ona “bence bir terapisti ile görüş” dediğinizde, sorunu kendisinde değil dış dünyada, diğer insanlarda arayacak, ya da sorunu zaten çözeceğine dair bir fantezisi olduğu için (çok güçlü olduğumda herkes bana saygı duymak zorunda kalacak… gibi) terapist ile görüşmeyi mantıklı bulmayacaktır.
Bu durumda psikoterapistlerin işi gördüğünüz gibi bir dişçiden çok daha zordur. Çünkü bir dişçiye sorunu tespit etmek için basit bir cihaz yeterken, bir terapiste kişinin hikayesi gereklidir. Ve hikayelerimiz bizim mahremimizdir. Bir kişiye mahremimizi açmamız için ona güvenecek kadar onunla vakit geçirmemiz gerekir.
Gözlemlerime göre en çok bir başkası tarafından yönlendirilen kişiler erkekler olmaktadır. Ancak mevcut toplumsal yapımız gereği pek çok (hepsi değil!) erkek; güçlü durmak ya da öyle değilse bile öyle gözükmek gibi zorlu bir yükü sırtlarında taşıyorlar. Çoğu erkek için bir terapiste “güçsüz” bir yanından bahsetmek oldukça zor olabiliyor. Bu konuda çok zorlanan erkekler genelde sevdikleri kişilerin bazen sert uyarı bazen de ısrarlı ricalarını kırmamak için danışmanlık hizmetini kabul edebiliyorlar. Ve benim diğer terapistlerden de öğrendiğim kadarıyla, genelde 1 ya da 2 seans görüşmelere gelip sonra bir daha gelmiyorlar. Dolayısıyla kişilerin terapiye nasıl yönlendirildikleri de önem kazanıyor.
Terapiye Devam Etmeme Nedenleri
- İç motivasyon eksikliği: Kendi isteği dışında terapiye gelen bireyler, süreci anlamakta ve kabul etmekte zorlanabilirler.
- Savunma mekanizmaları: “Benim bir sorunum yok.” düşüncesi, terapiye direnç yaratabilir.
- Yanlış beklentiler: “Bir iki seans yeter.” algısı nedeniyle uzun vadeli değişime açık olmayabilirler.
- Müdahaleye karşı tepki: Terapiye zorlanmak, kişide baskı hissi yaratarak sürece olumsuz yaklaşmasına neden olabilir.
Bir Yakınınızı Terapiye Nasıl İkna Edebilirsiniz?
- Onun bakış açısından konuşun: Kendi gözlemleriniz yerine, onun hislerine odaklanarak terapiyi neden faydalı bulabileceğinizi anlatın.
- Destekleyici olun: Zorlamadan, yargılamadan terapiyi bir seçenek olarak sunun.
- Bilgilendirin: Terapinin nasıl işlediğini, sürecin neye benzediğini açıklayarak belirsizlik kaygısını azaltın.
- Özgürlüğünü tanıyın: Seansları bir zorunluluk gibi değil, kişinin kendine yapacağı bir yatırım olarak çerçeveleyin.
- Kendi deneyiminizi paylaşın: Eğer terapiye gittiyseniz, sizin için nasıl faydalı olduğunu anlatabilirsiniz.
Unutulmaması Gerekenler
- Bir kişinin terapiye gerçekten fayda sağlayabilmesi için kendi isteğiyle sürece dahil olması gerekir.
- Zorla getirilen bireyler genellikle sürece direnç gösterir ve terapiye devam etmez.
- Profesyonel destek almak, bir karar ve süreç gerektirir. Bazen en iyi yol, kişinin terapiye hazır olmasını sabırla beklemektir.
- Bazen o kişi ile birlikte düzenli olarak terapi günü onunla ofise gelmek ve terapiden hemen sonrasına keyifli bir aktivite koymak (sinema, kahvecide oturmak, güzel bir yemek) ödüllendirici ve süreci keyifli hale getirebilir.
- Bazen de seans ücretlerini toplu ödemek de kişi terapiye alışana kadar yardımcı olabilir.
Eğer bir yakınınızın terapiye ihtiyacı olduğunu düşünüyorsanız, onları baskılamak yerine süreci destekleyici bir şekilde yönlendirmeyi tercih edin. Gerçek değişim, ancak kişinin kendi isteğiyle başlar.